13 Nisan 2010 Salı

Akrilik Adımlar ve Gerisi Geliyor Sonra

Teneşirde bir akşam yemeğinde rastladım size. Kalibresi dolu bir kafatasınız vardı –uzaktan seçebildiğim kadarıyla- her an patlamaya hazırdı.

Bir tahta merdiven gıcırtısı çıkardı ellerimin bilekleri, saçlarımdan bir tutam uzattım.

Yağma o zaman başladı.

-Bir insanı günün başında düşünmeye başlayınca düğüm atılmaya başlar. Bir insanı düşünerek gün sonlanıyorsa, o düğüm sonlanmaz.- karşılığını alınca o an bir replik düşünmeliydim.
-Tamam-
dedim salakça.
Bir tamam ne kadar salakça söylenebiliyorsa en az o denli bi salaklıkla. Kafamı toparlayamıyordum;
Evlerin çatıları çatırdıyor, iskeletlere iliştirilmiş et parçalarının kıpırtısı, sığ horultular, zarların yırtılışı; şehrin gürültü senfonisinde sizi duymaya çalışıyorum bayım.
Teneşirde bir akşam yemeği, hatta belki bir cumartesi gecesi partisi.
Balkonda sigaranızla sevişmenizi izliyorum bayım. Küller bir orgazm ormanında uçuşuyor, küller sizin umurunuzda değil, belki umurunuzda olabilecek, oksijenli bir pencere.
Havadar bir balkonda vakit geçirirken, bir pencereyi hayal etmek ne komik değil mi?
-Ezber bozanlardan daha kötüleri varsa onlar da rüya bozanlardır.-
diye sesleniyorum size, başınızı çevirmiyorsunuz bayım. Bir an içim burkuluyor, cevapsız kalmaktan ziyade, derdim, yüzünüzü görememek. Kim bilir ben o cümleyi sırf yüzünüzü görebileyim diye kurdum.
Görünmez uçurtmalar uçuruyorum hava sahanıza. Bir noktadan sonra kristal parçalar halinde dağılıyorlar. Bu parçalanmayı sigara dumanınızla ilişkilendiriyorum. Kendimle değil!

Teneşirde bir akşam yemeğinde rastladım dedim ya rastlantılardan hiç hoşlanmam, teneşirlerden, akşam yemeklerinden bir de rastlantısız yaşamaktan hoşlanırım.

İki anın arasına sıkışmış bir anda seslendiniz.
Kulağıma sokulan soğuk bir çiviydi sesiniz.
-Buradayım- dediniz.
Orada olduğunuzu görmeme rağmen, sesiniz çiviydi ve size ait olduğunun ayrımına varamadan cümleniz sona erdi.
Şansım sigaranız bitinceye dek sürecekti, belki o sigara bitiminde bu saçma sapan akşam yemeğini terk edecektiniz.
Direncimin kırıldığını hissediyordum bayım, direncimi kırdığınızı hissediyordum.
Uyurken bile kızıyordum kendime, kendimin canını çıkarıyordum uykumdan uyanırken. Kendine kızan biri başkasına nasıl öfkelenebilir sizce?
Öfkelenemiyorum size.

“ Daha yeni başlıyordum: Susmaktan önce…
Sonra direncini kaybeden bulutun yağmaya başlaması gibiydi her şey. Ve sonra toprak kokusu. “

Bir yetimin, verilen ele uzanması gibi tutuk sesleniyorum size:

-Bayım?-

Ama siz o değilsiniz bayım.

2 yorum:

  1. uçurtma şeklinde kurabiyeler görmüştüm bir yerde

    mideyi piknik alanına çevirdiler iyice hayret bir şey

    YanıtlaSil
  2. çok havalanırsa göğüs kafesine batar o uçurtmalar..

    YanıtlaSil