19 Ağustos 2010 Perşembe

Anladım

Anladım

Alnımdan taşan suyun doldurduğu tufan gemisine alınan bir çift balık
Gırtlağımı tıkarken
Oltaya kurtulayım
diye takılırken,
ayaklarımı soktuğumda taşan denizin koynunda
tufan koptuğunda
buruştu suyun elbisesi



Ellerimin kuyusuna yüzümü akıttığım bir akşam
Anladım
Suyu boğduğumu
Kalleş bir kardeşle tanıdık bir celladın
Aynı olduğunu



Bir dizimde sütten kesilmiş bir adam
Öbür dizimde gözden düşmüş bir kral tahtı
Anladım mücevhere bulanmış bir acının
Madeni benim tacım
Alnımın ortasını yiyip bitiren
Bir tahta kurdu gibi
Alacalı



Öyle değil kıl payı kaçırmak
Makası kendine tutan bir berber gibi
Deriye kesik atmak

Anladım

Makul bir mesafeden
Kulaklarınız bestelese de sesimi
Sahne tozu yutmuş astımlı bir şarkıcı kadar
Anlatabilirim derdimi

15 Ağustos 2010 Pazar

Call Me Mr. Fahrenheit

Bir devrimcinin sinsi hazırlığı gibi değil, şahsımın propagandasını yapıyordum aldığınız her sinema biletinde. Girdiğiniz yer tünel gibi değil, 1950’ lere özgü bir gişe önüydü Bay fahrenayt.

Sinemada bir sabah gösterimi ayarlıyordum uyanmanız için. Güneş bocalıyor, saçlarını taramamış daha, ekşın diyorum, şafak filmin ortasında söküyor, her şeyin siyah beyaz olması tahammülümü bir kat daha arttırıyor.
Vajinamdaki urganla asmışsınız kendinizi, kendimi kurcalamaktan vazgeçiyorum, siz pimimdiniz artık, kendimi her an havaya uçurabilirdim.

Akşama kadar patlamış mısır ve patlamamış bombalarla geçecek koca bir gün. Olsun bu kaçıncı baskıydı değil mi?



Anneme soruyordum henüz otuz birmiş yaşım,
Utanıyorum Bay fahrenayt, nasıl da yapışmış ömrüme çıkmıyor kırkım.

Hazır utanmışken, üç yaşında bir kız doğuruyorum size, -herhangi bir cami avlusunu önceden ayarlayarak-
alın bakın, kavrukluğuna parmak atıyor hiç çekmemiş cildinize.

..

Terimden, okyanusun aortuna balık pompaladığım o dalgaları pek yutmamışsınız Bay fahrenayt. Su boyumu geçmiyor oysa, tuzumsa kuru.

Nasıl desem, siz saatlerin kalçalarını avuçlamaya bayılırsınız.

Saatiniz kaç Bay fahrenayt? -Rica ederim bana yuvarlak rakamlarla gelmeyin-

..

Prezervatifinize doldurduğunuz şüpheleriniz ve çekik gözlü kadınlarınızla ahbaplık ediyordum. Uzak doğuyu susuz bırakmanız ve bütün kadınlardan şüphelenmeniz hiç bir şey ifade etmiyordu benim için. Her şeye bir kılıf uyduruyordunuz. Çükünüze bile.

Nasıl anlatsam Bay fahrenayt, anneniz bile sabah ereksiyonundan fırlamış gibiydi.

Misafirlerinizi katlettiğiniz bir akşam, kabuk tutmuş yaranıza basıp kaçtım. Kapıyı kimse açmadı. Oysa seri katiller hızlı olmalıydı. Hem etim rüştünü ispat etmişti çoktan, namlunuza cuk oturuyordu.

..

Bay fahrenayt, çarmıha İsa’ yla yatırım yapmış bir Tanrı’nın garantörlüğüne soyunurken daha, çektiğiniz bismillaha siz bile inanmadınız.

Gözlerimi durmadan iğfal ediyordu: Hafifmeşrep bir peygamber, açlıktan ölmek üzere olan bir fil ordusu.

Nasıl izah etsem Bay fahrenayt, film tam da orda kopuyordu.

Ahşap dünyanızı topuklu ayakkabılarımla arşınlamanın, derinizdeki tilkiye kürk giyip yaslanmanın,
günahınızı
üşümekten koruyamayacak tövbeler dokumamın histerisine bayıldığınız gibi,

Nilin insan yutan kıvrımıydım ben, ona da bayılırdınız.

Nasıl desem Bay fahrenayt?
Bana bir ağaç çarptı ve budandım.
Koltuk altımda kıvrıldığım bir rüyadan,
Gözümde usturayla uyandım.

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Tecrit Erikleri

Kabilem mor benim

Bekçilerim uykulu, milletim tenha, camlarım çatlak dolduran.
Benim kabilem, yağmur ormanlarında kuru bir detay.

Sanırım bu halimle senin vatandaşlığına asla geçemem.

….

Kabilemden nefret ettiğini,
Orada itin kopuğun eksilmediğini bildiğimden,
bütün başkentlerin anahtarlarını eline tutuşturduğumda,
yepyeni bir dünyanın kapısını aralayacağına olan inancını eşiğinde bıraktım.

Paspas mı uçan halı mı?
Hiçbirine ayak basmadım.
Sanırım ciddi ayakkabılarını ciddi paspaslara sildiğinden bu yana devre dışı kaldı bütün masallar.



Şimdi benim kabilemde
Portakal yiyip turuncu kusulan siyah beyaz bir resimde,
Ahlaksızlık diz boyu,
Erotizm belden aşağı

Ben her ay akıttığı kanın arkasından su döken kadınlar bilirim

Şimdi benim kabilem mor,
Belki kırmızı bu kadar yağlı olmasa
Belki mavi kırmızıya bu kadar yakışmasa
Bu denli mor olmayacak

Ateşi başka kabileler icat eder
Külü benim kabilem
Lisanımız kadifeden
Suskunluğumuz kurnaz bir kumaş yetmezliği

Şimdi benim kabilemde
-Hiçbir malikanede
Sahibinin sesini ısıran bir köpeğin öldürüldüğü görülmemiştir
Evcil hayvanlar dağlarla cezalandırılır



Ben bu kadar vatandaşken
Kendi sınırında kal diyorsun
Unut gitsin
Çoktandır
Öz geçmişimi üvey bir gelecekle değiştirmek istiyorum