31 Mayıs 2010 Pazartesi

Tek

Elbiselere demirli ayıpların tatbik edildiği o kadın, doğurduğum yaşlı kız.

Eski ayaklarımı altına yamadım
Emeklemek uzun vadeli bir yürüyüş,
Tökezlemek rugan bir ritimdir kızım.

Sırasını savan bir şarkısın
Ah kızım
İnsancıl öpücüğünle bir hayvanı komaya sokmanın neresi iyi?
Babanı emzirir gibi.

Gör kızım
Altın tasmalarla dünyaya tutturulmuş taze bir köpeksin.
Havlamaların, engizisyonda yedi dilde insan

Etine dolgun bir tatsın ağızda,
Sahra’ da kayıp bir tükürük
Kemerini süsleyen kafa derine işlediğin taze özgürlük
Ondan deliğine hücum eden kurban sürüsü
Kızım ondan
Sunağa uzanmış gibiyken sırt üstü
Kasıklarının taşıyamadığı insan avında boğulman.

..

Bırak kızım,
Çocukluğunu biriktirme.
Geçiyor büyüyünce.

28 Mayıs 2010 Cuma

Ses ve Deneme

Daktilo tuşlarından edindiğim dişlerle, adını kendime kemirdiğim kağıt adamların sayfalarını çeviriyorum.
F harfine basmışlığım var on bir yaşında.
Bir boşluk
Bir kelime
Parmaklar yetişemiyor
Anlatılacaklar zincirleme

Çirkinim,
Kayıtlara geçmiyor güzelliğim
Hitchcock’ un midesinde uçuşan bıçaklarla alınmış bir duşun en berbat sahnesinde
Kanım soya çekiliyor.
Annemi ürkütmeden rahmine yamanmanın telaşıyla çekmecede istifleniyor doğum belgelerim.

..

Sizler her an renk değiştirebilecek balonlarsınız
Suratlarınıza patlattığım her kahkahada hava kaçırıyorum
Ve sanırım düşüşüm bundan.

..

Papa’ nın burnunu sildiği bir Roma var
Korolarda melodisiz tahammül edilemeyen dualar
Bodrum katlarında dinsizliği seçiyorum
Açık hava inancımı pekiştiriyor
Üç Kulhu bir Elham aperatif
Yalnızca dudaklarımı ıslatmaya yetiyor.

..

Koltuk altlarıma sakladığım kanyonlarıma kızıyor kıyım-ın ucundaki adam
Kendime paraşütle atlıyorum
Kadınlığımın asit kuyusuna
Bu biraz da kimya sıkıntısı -aşırı doz sahtekarlıktan ölebilirim.-
Dibini sıyırdığım bir yüzle bakakalıyor kıyımda duran
Zokanın midesinde can çekişen bir balığın gözlerini ödünç alıp
Suya atlıyor
-Paraşütsüz.-

Şehre kurtlar iniyor,
Ben dağa çıkıyorum
Daktilo tuşlarından edindiğim dişlerimi sıkıyorum

Çiviye saplı Jesus
Çarmıha konan sinek
Güneye bakan havariler
Aşkına

Artık uslu bir kız ol.

27 Mayıs 2010 Perşembe

Ayyaş ve Cillop

Kerametini akıtmasını beklediğim karayellerin içini dışına çevirdiğimde, ellerime doluşan siyah karları avuç avuç yediğimi bilirim,

Dişlerimin arasına sıkışan karanlıkların itlafına yetişemeden,
Yutkunurum geceden.

Yutkunmak -bir mevsimi yutmak-,
Safra kesiği midede posası çıkarılan yeni zamanlara tutunmak
Son derece realist bir kadının yapabileceği en sanrılı otostoptur.

Adab-ı muaşeret kanunları, sıçar gibiysen acıyı, işlemez.

Gece tuzları baskındır gırtlakta,
Yandakinin ter çeşmesine uzanan damağın kuru gölünde –aslında çölünde-
kafayı çeken bir bedevi inlemesi, siner sahibinin sesine
İnleyen çöl adamının esir sesi, katre katre sızar izbe nefesine

Susuzluk bir sanatsa, ağza dolan, tere bulanan o fırça darbeleri, tamamen saç tutamlarının marifetidir.

Gitmeler –gelirken daha- ayak tabanlarına yerleşir.



Dahası gökyüzü,
yüzyıllar önce gündüze yetişmekten vazgeçmiş,
Rotasını geceye çevirmiştir.

Bulutlar güneşi perdeleyerek eprimiştir.

25 Mayıs 2010 Salı

Bir Zaman

Bir zaman

Yerlilerin ellerinden su içtim, beyaz bir kangrene bakar gibiydi büyük şef,
Rengini belli etmeyen cepler diktiler gevşek baldırıma
Sıkıştı günler yırtıldı gençliğim
Kayboldu sekizinci dilim birikmiş kuşlar uçuştuğunda
Benim ağzım yok dedim
Sustu büyük şef

Bir zaman

Ayak üzeri flaşlarla vesikamı tavlayan
Fırsatçı bir fotoğraf makinesine gülümsedim
Dölüm kış fırtınasıydı
Karnımın muhafazasında kar yanaklı bir oğlan

Bir zaman

Sulandırılmış bir cesetti ağır uyku
Saçlarıma takılan kısrağın sağrısında terli bir turuncu
Oysa yastık arasıydı başım
Yenmeye hazırdı



Bir zaman

Kuduzundan bir köpek sevdim
Sudan korkar oldu gözlerim

23 Mayıs 2010 Pazar

Random

Ebabile bilet kesen göğün kör tacirinden arak bir kanatla tünüyorum
Çehremin hava sahasında kuş sürüleri

Tüyle yazılmış bir kelime kadar ağırım
Yeryüzünü ayaklarıyla tutan bir masa kadar kahraman.

Sanmıyorum ki
Okunayım yedi dilden
Söküp at beni dört incilden

Aynalı avuçlarımla ovuşturduğum gözlerimde silik bir parodi
Aklımı bölen zorlu bir nehir
Kartpostalların canını çıkaran manzaraları, kağıda sığdırma telaşıyla

Yanık biriktiriyorum
Güneş gören yerlerimden
Omzumda zorlu bir kış
Son perdeye yetişememiş bir alkış

Sanmıyorum ki boğulayım
Çözüp al beni
Boynumun ipinden.

19 Mayıs 2010 Çarşamba

İd -Son-

Sonunda soğuğa kaptırılmış parmaklarla gösterdiği iklim terörü,
kıştan olma, bahardan doğma ortalama bir yaz
En soğuğu da serçe parmağım diyor,
Kuşun başı ağzında, kar emiyor
Gündüz uzatmalarına oynuyor,
akşamüzeri girdiği tüm iddialar kaybedilmiş

..

Marakeş’ te bir soytarı
Büyükbabasının atmığı
Teybe kaydedilmiş bir yara bandından şifalı şarkılar kapma telaşıyla
En heyecanlı yerinde kendini geriye sarıyor
Rengi tokatlanmış deri ceketi Ademin kollarından arakladığı Havva’ nın omuzlarında
Adına sonbahar dediği şey
Kasık kokulu yaprağın düşüşü
Mart’ta ısmarlanıp, Temmuz’ da peydahlanıyor
Yaprak trafiğinin yoğun olduğu bir Kasım günü doğuyor
Barbar bir Moskof çıplak başı,
Koşarak dolduruyor saygıdeğer kumaşı

Tanrı’ nın bir gözü kapalı miğferi eğrilmiş,
Tanrı’ nın eli, bacaklarının arasına inşa ettiği kara köprülerde bir fiske
Kaşıklanmış bir kalple saldırdığı ziyafetin çirkefinde
Yeşil bir elma kurduyken dili
Emdiği On sekizinci Adem’in de kanı meyveli

En mutlu pencereyi seçen kurnaz bir manzarayla kardeş
Henüz basılmış hüviyetiyle üvey.



Hey
Teklifim hala geçerli
O güzelim boy aynanı küçültüp
Kalçalarıma yamayabilirim
Arkamdan gelir misin?

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Usta Beni Öldürsene

Gel gör ki kıyama duran topal köpeklerin dualarına bir amin havlaması dilimin kıvrımında,
Orada, ahşap dokunuşlarla
Gözünü gözüme çak usta

Peluştan kurt kapanlarına saplı ayak bileklerinden öpsün zebaniler
Öpücük yanığı dudak izleri isli et kokusuyla taçlansın

İhtimal, neticeyi örten yorgansa usta
Doğum lekemden de rahatlıkla görebilirsin
Burç yerlerim kanıyor
Kanım, ilikten iliğe geçişin tazyikinde şık
Kahretsin usta
Ağzımda çocukluğumdan kalma o tahta kaşık
Çenem kaşık mezarı değil be
çenem kaşık mezarı değil

Sana yeteri kadar ikindi uykusu hediye ediyorum, bilirim miskinsin paketi açmaya
Bırak usta tavaf etmeyi dön kendi etrafında

-Kent çapağını silmeden yola düşeceğim de-
Ondan önce
Seni küçük kerhaneci bu nası bi yalnızlık?

Bol piçli bi kış gibi
Elbette görüyor ve arttırıyorum
Burukluk ücrete tabi

-

Yalan yosma kıvrığı saç telleriydi boğaza takılarak yutulan
Bronz bir ay ışığı duşunda durulma hevesi ki o aydı tutulan

Hey usta
Bana bir oyun öğret ki
Seninle kolayca oynayabileyim

Oyalanabileyim bir tam iş gününde
Karşı kanepeyle aramda asma köprülerde.

14 Mayıs 2010 Cuma

Madem

Madem
Kemirgen rüzgarlara dönük bir gövdeyle sağlam duruşlarımı harcıyorken
Şehrin cenabet terasında
Tenhamı ısıran Kafkas hava akımına kapılıyorum
Gün görmemiş yerlerime kar yağıyor

Gemiye vuruyor kıyı
Batmanın mazereti bir delikken

Madem
Ki buyum ben
Kendi yelesine kükreyen
Büründüğüm kürkmüş korku
Ölmemiş kurda yuvalanan hastalıklı bir kuzu

..

Annemi şimdi büyütesim geliyor olmamış dizimde
Kızıyım,
Hazır bu da bir mazeretken
..

Madem
Ki endişe
Yüzümü enine bölen meridyen
Dudaklarımın ekvatorunda öpücüğe açılmamış ormanlar
Konyakla yıkanmış veremlerin doldurduğu mayası tutmamış ciğerimle
Mahşer içiyorum
Öksürüğüme tav oluyor tüm kasırgalar.

Soğuk

Yıkanmış bir mideyle tertemiz lokmaları peşkeş çekiyorken yüce bağırsaklarına
Öpemediğin dudakların toplamı bir vantuz
Giremediğin deliklerin toplamı bir kara delik
Açılan bacaklara soktuğun posası çıkmış kafa derinde şeffaf bir dövme komedisi
Mor gözlerle dilediğin şefkatin ta kendisi,
Fermuarın ana rahminden fırlayan çükünün atmığıyla sulanmış

Kelimelerin gereksiz kıvrımlarına takılmış
Gariban vajinaların kurutulduğu bir kara yolu yılanıyla girişilen güreşte
Şair köpekse
Şiir ökse

Hangisine inanmalı?
Şiire mi?
Gündelik cümlelere mi?
Ben hiç birine inanmıyorum
Tanrım bu kez yeterince iyi olmadı biliyorum.
Yazmaktan öte bu
Camı kırıp fırlamak
Yangın tatbikatının tam ortasında
Tanrım bu kez yeterince soğuk biliyorum
Ortada ne bir yangın var
Ne de bir kıvılcım

2 Mayıs 2010 Pazar

Ayıp Ettin Katedral

Kavurucu bir yaz lisanı geliştiriyorum herhangi bir iblisle herhangi bir yolda karşılaşma ihtimalini düşünerek
Bakır tenlere altın salyalar sürüyorum, boğazımın tuzunda yılgın madenciler

.

Beni tanısa zalim senaristler repliklerde bir tutam koyu saç kesiği
Aklımın mermerlerinde -yepyeni hatalara meyilli- taşralı bir bit yeniği

Beyhude yırtıldı dudaklarım
Beyhude arzu yırtığı dudaklarda aranan özenli etler

Sanki göğü ters çevirmişler
Sanki mağaralara fazla bu centilmenler

..

Geceleri kimlerle buluştuysan
Kimlerle buluştuğunu düşündüysen geceleri
O geceleri birbirine köprüleyen gündüzlerde
Ben daha bi sinematografik
Senaristler daha bir zalim

Suratımın loş paravanında
Her gün eksiliyor eksikliğim



Bilinen tüm bahçeleri birleştir -bir cennet arazisi- kadraja sığmayacak bir sonsuzluk elbisesi
Şeytandan vahiy bekleyen sahte bir peygamberin gelecek vadeden havariyle karışık sesi
Yasak kitaplara yapılan yasal göndermelerde parmaklarımla takip ettiğim
Ayna yalayarak gerçekleştirilen o kişisel mastürbasyonun izleri

….

Istaka sesleriyle uyudum
-Uyku kokuyorsun be güzelim-
Uyku kokuyormuşum

Ben Tanrı’dan da korkuyormuşum

Doğru

Çarmıha gerilmiş herkes İsa değildir