14 Temmuz 2011 Perşembe

Hala Acıyor

Arnavut kaldırımlarının biti olduğum, pencerelerinden sokaklarına arap saçı silkelenen, boğazı gıcık tutan bir İstanbul levhası asılıymış dünyanın girişine.
Kapıda yetmiş iki millet, bir çift şehvet, bacağı kopuk bir maraton.
Minyatür ellerle bismillah yazmakmış girizgah.

..

Hanımefendiler, beyefendiler ahşap merdivenlerine inci saçılan evlerin, su katılmamış rakılarıymış. Anason tüccarlarına kız verilmeyen siyah beyaz bir çağda sarhoş olmanın mahcubiyetiyle, her akşam bir büyük devirirlermiş.
Rakı ahalinin kalp ayarıymış.
Saat on ikiye kurulan bir kendini unutuşun geriye sayımıymış.
Suyu ihtiyarlatmakmış rakı.
Şimdi biraz kahve falı,
Şimdi biraz yalınayak tavaf,
Şimdi on dördünde bir tazenin gergefinde iğneyle kuyu kazmakmış hayat.

..

Mendilini düşüren billur kadınların tuzla buz olduğu aşklar, beyaz sabun kokulu keten çarşaflarda burma bıyıklara bulaşan bir parça kaymak, bacaklarının arasında uçsun diye şeffaf kelebekler, bir parça zar yırtığı,
sabah ezanında hamam sefası,
yan odada kaynana zırıltısı.

..

Zeytinyağıyla kazanılmış bir şehirde kaymadan yürüyebilmekmiş yaşamak.
Biraz suyla
Çokça rakıyla.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder