24 Temmuz 2010 Cumartesi

Rainballs

-Şuh şamanı ilk ziyaretim sırasında, şahadet parmağımı yüzüme sallayıp,

“ Bu kadını yalancı çıkaracak bütün dünya dillerini himayeme alıyorum”
dediğin anda bir şeylerin ters gittiğini anlamalıydım.
Belki bir tekzip bekledim, ya da yanlış anlaşıldığına hükmettiğin bir düzeltme metni. -

...

Gecenin bir yarısı taze basılmış bütün gazeteleri toplayıp İskender’in mezarlığında yaktım.
Hepsi aynı yangın haberini veriyordu.
Benden kanamadan bir kılıç doğurmam bekleniyordu.
Ortalama bir paragraf boynumun bitiminden başlarken
boyum hiç bir uzun cümleye yetişemiyordu.

..

Ayakta kalmaktan yorulduğum an, hayatımın kahramanı bir sandalyeyken,
Su toplamış ayaklarımla ateş püskürten adımlar atıyordum.
Belki Tanrı gebermenin değişik şekillerini üzerimde deneyip
kitlelere pazarlamak istiyordu.
İçimden tüymek, içimden caymak, içimden koşmak istiyordum.
Bütün yokuşlar tanrıya çıkıyordu, Tanrı ise yokuşa.

..

Şuh şamanı ikinci ziyaretimde
Öyle fazla da korkmadım
Bir tüfeği emzireyim diye dayayıp sol mememe,
Kan sızdırmadan süt gönderdim açıkmış mermiye

Hem bizim mahallede evlerin içindeydi ziller
Kimse kapıyı çalmadan, dışarıya çıkmazdı.
Misafirliğimiz dağların çivili yamaçlarında, arpa boyu sokaklarda, tüy taşıyan ağır vagonlarda devam ederken
Hiç kimse yatıya kalmazdı
Terzinin elinde terazi, kasabın elinde iplik
Kaos bizim mahalleden.



İçimi yatay kesen Diyojen’ i fıçısından kovduğum an, bütün filozofların çarşafları ayaklarına dolandığında,
Minare, tiner ve madde tesirindeki imam
Tecavüze uğramış bütün çocukları inanca davet ederken
Süngüsü düşmüş bir askerin arkasına sığınıp bakıyordum dünyaya

Tüylü kasıklarımda sürek avına çıkmış bir adamın, bastığı mayından özür diliyordum
– daha çok gençti-



Şuh şamana bakmadan dişliyordum

Hem benim

En sevdiğim meyveydi yılan
Öyle her sepetten çıkmayan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder