27 Aralık 2011 Salı

Ne o..O ne

Mısır çarşısının sapağından ilerleyip sonsuz mutluluğu mumlara hapsettiğini ilan eden adamı gördüğünüz zaman bu paragrafı da ziyaret etmiş olacaksınız.
Baharat çuvallarının ortasında aniden fırlayan yaşlı zombinin elini fark ettiğiniz anda da ilk cümle bitmiş olacak.
Tüm bunlar olurken güneş baba farlarını Afroditin kalçalarına çevirecek ve ışığını kaybetmiş bütün faniler müzik kutusuna birer çeyreklik atıp dünyayı kaplayan parmak izlerine eşlik edecekler..
herkes çocukluğuna iniyor şimdi, burası boy.

..

Ben İstanbul’u herhangi bir fotoğraf stüdyosuna benzetmeden önce kahve fincanında kainatı gören bir falcı kadar deliriyorum. Az kitap okuyup çoğunu unutuyorum, kelimeleri bir meyhanede bırakıp ismini vermek istemeyen kadınların arasına karışıyorum..
ve elbette çoğu kez, kadınları diri diri gömen erkeklerse, erkekleri diri diri doğuran kadınlar oluyor.
Çünkü bütün bahçeleri kapatıyoruz en güzel çiçek için ve bütün dişi kaplama erkekleri çiçeklerle emziriyoruz.

Burası dünyanın en iyi ışık alan yeri.
burada milat, basit bir randevuya gecikme meselesi.

..

Müzik bitti. Sıradaki şarkı az önceki şarkıya gelsin.
Boku dünya literatürüne sokan Tanrı’ya şükürler olsun ki biliriz:
argoda ölüm yaşamaktır.
..

Kıçındaki pamuğu yokluyor Ceyara benzeyen adam:
“Okuma yazmayı söktüğümden beri çocuk sevmek bile koordinatlı bir şey..çoğu zaman pazartesiyle cuma yer değiştiriyor, haftanın diğer günleri insan ticareti ile ilgili masallar dinliyor, az kullanılmış bir pazarteside dünden kalan bir uykuya dalıyorum. hem bir faninin elinden daha başka ne gelir ki?

Gizlice zehirli çiçekler yetiştiriyorum yatağımın altında, bir erkek kendini korumak için daha başka ne yapabilir ki?

sonra unutuyorum kanımın rengi ne, yeşilde karar kılıp kurtlu bir ağaç olmaya karar veriyorum.“

..

İmamın sesini kısıp hayatın sesini açıyoruz:
-Ölümü ağıttan ayıklayın geriye müzik kalır.

her birimizin elinde bir tutam pamuk, repertuarında da 9.8 lik bir şarkı kalıyor.
ve herkes gizliyor bunu birbirinden.

Mısır çarşısında zaman, terledikçe küçülen bir adama benziyor.

..

İkinci paragrafın bu kısmında, az önce yıkadığı donunu sonsuz bir ipe asıp evrende kurumaya bırakan Diyojeni uyandırmamanız gerekiyor;
elbette kendini mecazen asanları, yoku suyla karıştırıp öyle içenleri, plasebo gülümseyenleri..

Plağın sesini kısmalısınız tam burada, nostalji tek ayak üzerinde geçirilen bir moladır çünkü.

ve çoğunlukla karıştırdığınız bir albümün ilk sayfasında yorgun bir insan bulursunuz. deklanşörün zamanı püskürttüğü kağıtta nemli bir yaşam belirtisi arayarak.

Çünkü terledikçe küçülen bir adam eninde sonunda yok olacaktır.
bilirsiniz.

..

Paragrafın bu kısmında,
Ceyar ölüyor,
filmin çıkarılan bir sahnesine kadınlar hapsediliyor.

ve saatlerini tarifeli bir sonsuzluğa göre ayarlayanlar için
elbette

Mısır çarşısında zaman, terledikçe küçülen bir adama benziyor.

2 yorum: