9 Aralık 2010 Perşembe

Süper Baba

Pembe barbi çantalar, üç yüz altmış beş güne yetecek çikolatalar, aa kocaman erkek gömlekleri, ses kaydedebilen bir teyp, evin önüne zalimce bağlanmış kocaman bir at.. Evde televizyon kapalı bugün, evde başka bir şey var: Yüzünü sarı ışığın boyadığı otuz yaş üstü bir adam.

- Hoş geldin demeyecek misin?
- Hoş geldin.
- Elini de öp elini de.

(Balerinler el öper mi hiç, iki seneden beri balerinim ben. Nerden aklıma giriyor böyle şeyler? Televizyona serumla bağlanan çocukların Pazar konseri sendromu sanırım, hikmetinden sual olunmaz. Saray’dan kaçırılan kızlar, bizim buralarda evden kaçırılır. Korkuyor annem. En fazla Silifke’nin yoğurduna izin var. Belki Silifke’ ye biri bi saray inşa eder. Bekleyelim ne çıkar. Çocuk aklı işte).

Bi tereddüt elini öpüyorum. (Aferin kızıma).
Bu adamdan çok uzun süredir aldığım ilk aferin, nereye kaldırayım da taze tutayım şimdi?

..

Pür neşe hazırlanıyor sofra, yurdun başka başka bölgelerinde, belki kodamanlara direnmek, belki karı dövmek, belki sırf artistliğine kalkan diğer sıkılı yumruklara benzeyen bu yumruk, bu akşam bütün bir soğanı kırmak için kalkıyor. Türkiye’ ye ayak bastığını ilk hissettiği anı da keyifle anlatıyor:

- Şu sigaranın izmaritini arabanın camından rahat rahat fıydırdım ya, bizim memleket bi başka dedim alllahıma.

Yastığımızın altında akreple uyuduğumuz geceleri anlatıyoruz ona, Turgut Özal’ın vefatını, kardeşimin kırılan omuzlarını, annemin et ihtiyacımızı karşılamak için önce besleyip sonra ağlayarak kestiği tavşanları.
Başka anlatılacak şeyler de var. Yalnız birinin astarı dar geliyor: Ya zamanın ya anlatılacakların..Sıkış tıkış geçiyor günler.

..

Yüzü sarı ışığa boyanan adam atını, yularına yapışıp, batıya doğru sürmeye başladığında; bi balerin, iki çikolataya batmış çocuk, bi otuz yaş üstü kadın televizyonun karşısına kuruluyoruz.

Tam da saatinde Süper Baba başlıyor.

1 yorum: